23 Eylül 2010 Perşembe

sanal dünya vs. gerçek dünya

İnternetin ne zaman peydah olduğu hakkında kesin bir bilgim yok. Bu yazıyı yazarken de google'a yazıp bakayım gibi bir düşüncem de olmadı. Türkiye'ye de 90'ların son çeyreğinde gelmiş olduğunu varsayıyorum kendi adıma. Zira 98 dünya kupasını internetten izlemiştim. Sonra o internetten izlemeler süper lig maçlarına kadar geldi de gidiyor...


Faydaları saymakla bitmez bu arkadaşın,ki onlara değinmeyeceğim bile. Zararlarını da saymaya kalksak bir noktalı virgül koyarak bitiririz,sonra devam ederiz gene. E o zaman ben bu kadar şeyi neden yazdım ve bundan sonra ne yazacağım?


İnternet varken ne yaptığımız ortada ama yokken neler yapıyorduk? Sosyal paylaşım sitelerinin gün be gün artmasıyla ve resmi kurum ve kuruluşların bireysel işlemler için sanal portları kullanmayı teşvik etmesiyle önceden sokağa çıkınca herkesin tanıdığı insanlar şimdi internette tanınır oldular. Sokağa çıkınca da zaten sanal dünyaya bağlantıyı kurmak için kişisel cihazlar var. Bundan 7-8 yıl önce internetten uçak bileti alırken bile altından bir çapanoğlu çıkmasından korkarken şimdi elektrik faturasını bile internetten yatırıyoruz. Bu anlamda internete destekliyorum ve "adam haklı beyler" demekten kendimi alamıyorum. Oturduğum yerden pek çok işimi halletmeyi tembellik değil kolaylık olarak görüyorum ve kazanılan zaman da cabası diyorum. Bir başka deyişle "ohh ne ala memleket ulan" işte daha ne olsun. O zaman Fatmagül'ün suçu ne? 38 tekrardan sonra hala kaçıranlar için www.adthe.net/fatmagul ...


Bunlara rağmen internetin insanı kişisel anlamda bir takım "şey"lerden de soğuttuğu ve dahi alıkoyduğu gerçeğini de göz ardı etmemek lazım gelir. Hayatının merkezine interneti koyan biri için elektrik kesintisi ne kadar da acı olur. Aaa tabi ya cep telefonuyla da internete girebilir. O ara da şarjı biterse durum vahim ama. O kadar ki artık genlerimiz de birer tane modem olduğunu düşünüyorum. Hatta aklımıza birşey geldiği zaman onu beyinden "çağırma" mekanizmasının google çalışma prensibiyle eşdeğer olduğunu da düşünmeden edemeyeceğim. Gün boyu söylediğimiz şarkıların winamp playlistimizden farksız olduğunu kim iddia edebilir ki? Elinde fotoğraf makinesiyle hayatı ölümsüzleştirenlerin deklanjöre basarken düşündükleri arasında fotoğrafı kamuya açmak olmadığını söylersek yalan olur. Benim de elime kağıt kalem alıp birşeyler karalamak yerine bunları sanal not defterime yazmam da elektronik dünyaya teslimiyete giden yolda bir adım değil de nedir? Kahveye gidip tavla oynamak yerine onlarca oyun sitesinden yüzlerce oyun arasından binlerce oyuncudan biriyle oynamak daha cazip oldu artık.


Artık insanların sanal alemde olmak için kaygılarının arttığı bir zamandayız. Dolayısıyla oradaki insanların kaçının gerçek kaçının sahte olduğu hakkında da kuşkular içindeyiz. Eğer sizin de bu takım düşünceleriniz varsa ve de Ankara'da ikamet ediyorsanız ve ya 22 ila 25 eylül arasında Ankara'da olacaksanız Rixos'da "27. Ulusal Bilişim Kurultayı"na bir gidin derim. Ayrıca 24'ünde saat 14:00'da az çok yukarıda değindiklerimin daha da detayıyla ve bu konuda sözü olan katılımcılarla konuşulacağı "Twitter Ne Alem?" başlıklı paneli kaçırmayın.


Şimdi biraz dışarı çıkıp temiz hava alayım. Gerçek dünyaya dönme zamanı...




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder